Hoşgeldiniz  
ads

Bize Neler…Neler Öğretiler…

Seray Sayar Levent | 25 Temmuz 2025 | Alt Manşet, Genel, Gündem, Manşet, Son Dakika, Sürmanşet, Tüm Manşetler, Yerel Haberler A- A+

Bu yazıyı hazırlarken aklıma 96 yıllarında Rengin’in seslendirdiği “Aldatıldık” şarkısı aklıma geldi. Şarkının sözlerini hatırlar mısınız? “Bize neler neler öğrettiler sevda üstüne… Aldatıldık aldatıldık sevda böyle değil… Ne masallar niniler söylediler sevda üstüne…Aldatıldık,aldatıldık dünya böyle değil… Ufalana ufalana kaç kuşak, eridik bu yollarda…Kimimiz yerle yeksan, kimimiz zor ayakta… Ufalana ufalana kaç kuşak, eridik bu yollarda…” diye devam eder şarkı.Anlayacağınız hayatımız boyunca hangi sebepten olursa olsun ya aldatılmışız ya da aldatmış… Bunca yıldır masallara kanmış ve bizim için önemli olan bütün değerlerimiz yerle yeksan olmuş durumda…Artık arkasına sığındığımız “ben haklıysam, devlet baba beni korur” kavramı  çoktan masallarda yerini almış durumda.Evet, hiçbir dönemde dört dörtlük olmadık. Hayatımız hep bir kaosun içinde sürüklenip durdu. Ancak tesadüfi yaşamlar, hak arayışları bu kadar halkın canını yakmamıştır.Peki, biz bu hale nasıl geldik?
Olumsuz olan her şeyin suçlusu halk mı?Her şeyin sorumlusu göçler mi?Yanlış seçimler yapmanın sonucu toplum olarak yok olmak mı?

Toplumun Çöküşü: Şiddet, Uyuşturucu ve Sessiz Deformasyon

Bir toplumun çöküşü gürültüyle olmaz. Bazen en derin çürüme, en sessiz olanıdır. Son yıllarda Türkiye’de gençlerin uyuşturucu bataklığına sürüklenmesi, akran zorbalığının artması ve kadına, çocuğa, hayvana yönelen şiddetin normalleşmesi, hepimizin gözleri önünde yaşanıyor. Bu vahim tabloyu sadece göç olgusuna bağlamak kolaycılık olur. Elbette göçlerin etkisi vardır ama bu karanlık manzaranın ardında daha köklü, daha derin bir toplumsal bozulma yatıyor.

Göç, toplumun dengesini bozan bir dinamik olabilir. Özellikle plansız, ani ve yoğun göçler; ekonomik baskıları artırır, kültürel çatışmaları keskinleştirir, şehirleri yorar, mahalleleri parçalara ayırır. Yeni gelenler ile yerleşik halk arasında güvensizlik duvarları yükselir. Kaynaklar paylaşılmaz hale gelir. Bu ortamda gençlik, kendini güvensiz ve sahipsiz hisseder. Boşlukta kalan gençler, kendilerine aidiyet sağlayan çetelere, madde bağımlılığına ya da şiddete sığınır. Ama mesele yalnızca bu değil.

En az göç kadar etkili olan bir başka yıkıcı dalga ise aile yapısının çözülmesidir. Artan ekonomik zorluklar, tükenen sabırlar, çözülmeyen duygular… Aile içi iletişimin koptuğu, ebeveynlerin çocukla ilgilenmeyi “lüks” saydığı bir ortamda, gençlik bir başına kalıyor. Sevgi göremeyen çocuk, sokakta “kabul” arıyor. Bazen o kabul, uyuşturucu satan bir abiyle göz göze gelmek oluyor.

Öte yandan eğitim sistemi artık bir umut değil. Öğrenciyi birey olarak değil, sınav makinesi olarak gören bu sistem; dışlayan, ayrıştıran ve yarışa zorlayan bir düzenle çocukları hayata değil, çöküşe hazırlıyor. Akran zorbalığı, bu sistemin içinde yeşeriyor. Kendini var edemeyen, kendi kimliğini bulamayan genç; başkasını ezerek “var olmayı” öğreniyor. Bu da zorbalığı ve şiddeti sıradanlaştırıyor.

Sosyal medya da tuzu biberi. Lüks yaşamlar, şiddet, alay kültürü ve empati yoksunluğu, gençlerin hem dünyayı hem kendilerini yanlış okumasına neden oluyor. Değerli olmak için zengin, popüler ya da acımasız olmak gerektiğine inanıyorlar. Ne yazık ki bu yeni norm, insani olanı utanç, zalim olanı meziyet haline getiriyor.

Kadına, çocuğa, hayvana yönelen şiddetin artışı da tüm bu çarpık yapıların sonucudur. Erkeklik krizine giren, gücünü kaybetmiş ama kendini güçlü hissetmek isteyen birey, güçsüz gördüğüne saldırıyor. Toplumsal denetimin, mahallenin, komşuluğun, vicdanın sustuğu bir çağda; şiddet sahipsiz kalıyor. Cezasızlık, suskunluk ve kayıtsızlık şiddeti besliyor.

Tüm bu tablo, bize sadece göçleri değil; adaletsizliği, empati eksikliğini, duygusal yoksulluğu, kırılmış aileleri ve başarısız politikaları anlatıyor. Bu bir “kayıp nesil” hikâyesi değil. Bu, kayıp bir toplumun aynadaki sureti.

Son söz: Her dönemde kötülükler, kötü örnekler, kötü yönetimler hep olmuştur. Hiç birimiz Süpermen gibi uçmaya kalkmadık, hiç birimiz Yalan Rüzgârı ya da Dallas dizisi karakterleri gibi yaşamaya çalışmadık, hiç birimiz, hiç kimsenin diniyle, ırkıyla, zenginliği ya da fakirliği veya nereden gelmişliği ile ilgilenmedik. Zira dizilerin masal, insanların da eşit olduğunu hep bildik. Elbette toplumun yanlış idare edilmesi çöküşümüze neden olsa da aile birliğinin bozulması, sevgisizlik, yanlış çocuklar yetiştirmemiz bu çöküşü hızlandıran en önemli nedenlerden biridir.

Şimdi soru şu: Bu sessiz çöküşü fark etmek, bunu durdurmak için yeterli mi? Yoksa hepimiz bir sonraki haberde dehşetle irkilip sonra unutmaya devam mı edeceğiz? Ya da bunların yerine, önce ailemizden başlayıp bu çürümeyi düzeltmek için gayret mi edeceğiz? Hayat seçimlerden ibaretmiş, o yüzden yaptığımız seçimlerin de sorumlusu bizleriz. Yaradan da karar verebilme yetisini bize bahşettiğine göre, seçim sizin… Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

84 Kez Görüntülendi.
Etiketler:
Yorumunuz
Konu hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

EN SON HABERLER

© 2017 Gerçek Adana Tüm Hakları Saklıdır ~ İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.