Hoşgeldiniz  
ads

NANKÖRLÜĞÜN ANATOMİSİ

Seray Sayar Levent | 23 Mayıs 2025 | Alt Manşet, Dünya, Eğitim, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Manşet, Son Dakika, Sürmanşet, Tüm Manşetler, Yerel Haberler


Seray Sayar Levent
seray.levent@gmail.com

Bugün nankörlükten bahsetmek istiyorum. Hele son günlerde siyasi çalkalanmalar, toplumda yaşanan kaoslar,  göze alınınca bence güzel bir konuya değiniyorum. Ayrıca hangimiz türlü türlü ihanetle, nankörlükle karşılaşmadık ,değil mi? Hele bu elden değil aileden de gelince hangimiz kahrolmadık ki? İnsanın zoruna gidiyor değil mi? Hiçbir beklentiye girmediğiniz insanlara elinizi uzattıktan sonra sırtınızdan vuran en sevdikleriniz çıkabiliyor, boşu boşuna Sezar’ın “sen de mi (oğlum) Brutus?” sözleri rivayet bile olsa dilden dile, nesilden nesile günümüze kadar gelmemiş. (Et tu,Brutus?) acıda olsa yüzyıllardır insanlar bu duygularla başa çıkmaya çalışmış. Bir de “akraba akreptir” sözü… Anlayacağınız eskiler boşu boşuna bu sözleri bizlere miras bırakmamışlar. Ancak “nankör it…” sözünü kabul etmem, benim rahmetli Leydim hiç de öyle değildi, kurban olsunlar köpeciklere…. Peki, nedir insanları bu hale getiren durumlar? Nankörlüğün anatomisi var mıdır? Evet, araştırınca var olduğunu görüyoruz hadi…Bakalım…İyi okumalar.   NANKÖRLÜĞÜN KÖKENLERİ: ZİHİN, BEDEN VE TOPLUM ÜÇGENİNDE BİR YÜZLEŞMENankörlük, sadece bireyler arası ilişkileri bozan basit bir karakter özelliği değildir; aynı zamanda toplumsal çözülmeye, ailevi yarılmalara ve bireysel çöküşlere yol açabilen derin bir davranış örüntüsüdür. Bize kötülük yapanların değil, iyilik ettiklerimizin kalbimizi kırdığına dair halk arasında sıkça dile getirilen sitemkâr sözler, aslında bu olgunun ne kadar yaygın ve yıkıcı olduğunu gösterir. Peki, nankörlük nedir ve neden bazı insanlar, iyilik karşısında minnet değil inkârla tepki verir? Bu sorunun yanıtlarını psikolojiden anatomiye, sosyolojiden insan doğasına uzanan çok katmanlı bir sorgulamayla arayalım. PSİKOLOJİK KÖKENLER: TRAVMALARIN GÖLGESİNDE KAYBOLAN ŞÜKRANNankörlüğün psikolojik temelleri, bireyin çocukluk döneminde yaşadığı temel duygusal eksikliklerle başlar. Bağlanma kuramlarına göre, güvenli bağlanma geliştiremeyen bireyler, çevrelerinden gelen iyiliği ya değersizleştirir ya da sürekli bir tehdit olarak algılar. Bu bireyler için şefkat, borç doğuran bir tuzaktır; minnet, zayıflık göstergesidir. Narsistik eğilimleri yüksek olan kişiler ise kendilerini daima haklı ve hak sahibi gördükleri için, yapılan iyilikleri lütuf değil, geç kalmış bir adalet olarak algılar. Dolayısıyla, teşekkür etmek yerine serzenişte bulunurlar. Travma sonrası gelişen kişilik yapılarında da benzer bir durum gözlemlenir. Uzun süre duygusal istismar, ihmal ya da hayal kırıklığı yaşamış bireyler, kendilerine sunulan her iyi niyeti potansiyel bir kandırmaca olarak yorumlayabilir. Bu da onları, iyiliğe karşı savunmacı ve tepkili bir hale getirir. Minnettar olmak bir bağ kurmaktır; ama bazı insanlar için bağlar, kayıplarla özdeşleşmiştir. ANATOMİK BOYUT: BEYNİN KARAR MERKEZLERİNDE BİR ARIZANankörlük yalnızca psikolojik bir durum değildir; beynin bazı yapısal ve işlevsel süreçleriyle de ilgilidir. Özellikle prefrontal korteks, duygusal düzenleme ve sosyal davranışların yönetildiği bir merkezdir. Yapılan nörolojik çalışmalarda, prefrontal korteks aktivitesi zayıf olan bireylerin empati kurmakta zorlandığı, duygusal anlamda yoksunluk yaşadığı gözlemlenmiştir. Bu bireylerde karşısındaki kişinin niyetini okuma ve ona göre davranma becerisi düşüktür. Beyin, iyilik ve şükran gibi soyut kavramları işleyebilmek için duygusal zekâ ile rasyonel düşünme yetisinin dengeli çalışmasına ihtiyaç duyar. Bu denge bozulduğunda, kişi ya sürekli kendini mağdur hisseder ya da çevresindekilerin değerini fark edemez hale gelir. Bunun yanı sıra dopamin sistemiyle de bir bağlantı kurulabilir. Modern çağda sıkça gördüğümüz tüketim kültürü, dopaminin hızlı ve kısa vadeli tatminlerle tetiklenmesine yol açar. Bu da insan beynini sürekli daha fazlasını istemeye, olanı sıradanlaştırmaya ve değerini kaybettirmeye programlar. Nankörlük, böyle bir nörokimyasal atmosferde, adeta kaçınılmaz hale gelir. SOSYOLOJİK BOYUT: BENCİLLİĞİ YÜCELTEN TOPLUMLARToplumsal yapılar da nankörlüğü besleyebilir. Özellikle bireyselliği yücelten, başarıyı yalnızca kişisel çabaya indirgeyen toplumlarda, insanlar başkalarının katkısını küçümseme eğilimindedir. “Ben yaptım”, “Ben başardım”, “Kimse bana yardım etmedi” gibi ifadeler, yalnızca özgüven değil, aynı zamanda kolektif emeğin inkârıdır. Böyle bir toplumda yetişen bireyler, iyiliği borç, minnettarlığı zayıflık, yardımı da acizlik olarak görmeye başlar. Aile yapısındaki çözülmeler, kuşaklar arası empati eksikliği ve sosyal medyanın sürekli karşılaştırmaya dayalı yapısı da nankörlüğü besleyen faktörlerdendir. Bugün birçok insan, sahip olduklarına değil, sahip olamadıklarına odaklanıyor. Bir başkasının yaptığı iyilik bile, başka birinin yapmadığı kadar değerli görünmediği sürece anlam kazanmıyor. Bu ise toplumsal bağların çözülmesine, insanlar arası güvensizliğin artmasına neden oluyor. SONUÇ: ŞÜKRAN BİR DUYGU DEĞİL, BİR KARARDIR Nankörlük, bireyin iç dünyasındaki bir boşluğun, toplumsal yapının çarpıklığıyla buluştuğu noktada filizlenir. Ne sadece psikolojiktir, ne yalnızca sosyolojik. Aynı anda zihinsel, bedensel ve toplumsal katmanlarda işleyen karmaşık bir mekanizmadır. Ancak bu karanlık mekanizma içinde bile umut vardır. Çünkü şükran, doğuştan gelmeyen ama öğrenilebilen bir tutumdur. Bazen bir öğretmenin dokunuşuyla, bazen bir annenin duasıyla, bazen de yaşanmış bir ihanetin ardından içimize doğar. O halde yapılacak en anlamlı şey, iyiliği görmeyi seçmektir. Çünkü nankörlük unutulmayı, şükran ise hatırlanmayı getirir. Ve insan, en çok hatırlandığında iyileşir. Son Söz: “Bazıları iyiliği hatırlamaz, çünkü hiç utanmamıştır. O yüzden nankörlük, bir eksiklik değil; bir karakter seçimidir” Bizler ruhbilimci değiliz, o yüzden ruhsal problemini fark ettiğiniz çevrenizde kim varsa onları iyileştirmek için sakın uğraşmayın, zira boşa sarf ettiğiniz enerjiniz bir süre sonra sizleri de hasta eder. Kendinize verebileceğiniz en güzel hediye her kim olursa olsun toksit ilişkilerinizi kangren olmadan kesip atmaktır. Ayrıca hangi olumsuzluğu yaşarsak yaşayalım, bütün bu yaşanmışlıklar bizim cebimize deneyim olarak girerken, tecrübelerimizin şimdi ki bizi var ettiğini sakın unutmayın….Hükümetler kandırılıyor… O yüzden bizim kandırılmamız aslında hiç de dert değil…Nankörlük demişken, günler geçti, bayramlar geçti, önümüzde bir dini bayram daha var ve bayramlar hoşgörü, yardımlaşma, iyilik üzerinedir ancak gençlerimiz hala tutu… Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

70 Kez Görüntülendi.
Etiketler:
Yorumunuz
Konu hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

EN SON HABERLER

© 2017 Gerçek Adana Tüm Hakları Saklıdır ~ İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.